ESER SÖZLEŞMESİNDE İFADAN VAZGEÇME İLE SÖZLEŞMEDEN DÖNME ARASINDAKİ FARKIN TESPİTİ VE İSPATI

1. Giriş

Eser sözleşmeleri, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, iş sahibinin ise bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmelerdir. Bu sözleşmelerin çeşitli nedenlerle sona ermesi gündeme gelebilir. Sona erme hallerinden “ifadan vazgeçme” ve “sözleşmeden dönme” kavramları, hukuki nitelikleri ve özellikle doğurdukları sonuçlar bakımından birbirlerinden ayrılırlar. Bu iki kavram arasındaki farkın doğru bir şekilde tespit edilmesi ve ispatlanması, tarafların talep edebileceği hakların (tazminat türü, ifa edilen edimlerin iadesi vb.) belirlenmesi açısından hayati öneme sahiptir.

Bu rapor, sunulan Yargıtay, Bölge Adliye Mahkemesi ve İlk Derece Mahkemesi kararlarını analiz ederek, eser sözleşmesinde ifadan vazgeçme ile sözleşmeden dönme arasındaki farkın hangi delillere ve olgulara dayanılarak ispatlanabileceğini incelemektedir. Rapor, tarafların irade beyanlarının yorumlanması, sona erme nedeninin rolü ve talep edilen hukuki sonuçların ispat sürecindeki belirleyiciliği gibi temel unsurları ele almaktadır.


2. Ana Bulgular

İncelenen mahkeme kararlarından elde edilen temel bulgular, ifadan vazgeçme ile sözleşmeden dönme arasındaki farkın ispatında dört ana unsurun öne çıktığını göstermektedir:

  1. Tarafların İradesinin Tespiti ve Yorumlanması: İspatın temelini, sözleşmeyi sona erdiren tarafın gerçek iradesinin ne olduğunun tespiti oluşturur. Mahkemeler, kullanılan terimlerden (fesih, iptal, dönme vb.) ziyade, tarafın davranışları ve talepleriyle ortaya koyduğu gerçek niyete odaklanmaktadır. Özellikle, ödenen bedelin iadesi talebi, yaygın olarak sözleşmeden dönme iradesinin en belirgin kanıtı olarak kabul edilmektedir. Nitekim birçok kararda, “Fesih veya dönme sözcüğü kullanılmasa da iş parasının geri istenmesi gibi dönme iradesini gösteren beyanlarda bulunulmuş ise sözleşmeden dönme iradesinin bildirildiğinin kabulü gerekir” (İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 53. Hukuk Dairesi) şeklindeki yerleşik içtihat vurgulanmıştır.

  2. Sona Ermenin Hukuki Sonuçlarındaki Farklılık: İki kavram arasındaki en temel ayrım, doğurdukları hukuki sonuçlardır. Bu sonuçlar, ispat sürecinde kilit bir rol oynar.

    • Sözleşmeden Dönme: Sözleşmeyi geçmişe etkili (ex tunc) olarak ortadan kaldırır. Taraflar, sözleşme hiç yapılmamış gibi bir duruma dönerler. Bu durumda, “taraflar karşılıklı olarak ifa yükümlülüğünden kurtulur ve daha önce ifa ettikleri edimleri sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre geri isteyebilirler” (Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi). Dönme halinde talep edilebilecek zarar, kural olarak menfi (olumsuz) zarardır; yani sözleşme yapılmasaydı uğranılmayacak olan masraflardır.
    • İfadan Vazgeçme (veya Haksız Fesih): Sözleşmeyi ileriye etkili (ex nunc) olarak sona erdirebilir. Özellikle iş sahibinin haklı bir nedeni olmaksızın sözleşmeyi sona erdirmesi durumunda, kusursuz taraf (yüklenici) müspet (olumlu) zararını, yani sözleşme tam olarak ifa edilseydi elde edeceği kârı talep edebilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun belirttiği gibi, “arsa sahiplerinin sözleşmeyi haksız olarak feshetmeleri nedeniyle mevcut zararın yanında kâr kaybının da ödenmesi” gerekir.
  3. Sona Erme Nedeninin Niteliği: Sözleşmenin neden sona erdirildiği, ifadan vazgeçme ile dönme arasındaki ayrımı ispatlamada önemli bir delildir.

    • Yüklenicinin temerrüdü (işe hiç başlamama, gecikme) veya eseri ayıplı ifa etmesi gibi haklı nedenlerin varlığı, iş sahibinin sözleşmeden dönme hakkını kullandığına karine teşkil eder (Kayseri 1. Asliye Ticaret Mahkemesi, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi).
    • İş sahibinin, yüklenicinin bir kusuru olmaksızın, tamamen kendi iradesiyle eserin tamamlanmasından vazgeçmesi ise Türk Borçlar Kanunu’nun 484. maddesi kapsamında “tam tazminat karşılığı fesih” olarak nitelendirilir ve bu durum bir tür ifadan vazgeçme halidir.
  4. Sözleşmenin Türü ve Özel Şartlar: Sözleşmenin niteliği de ispat usulünü etkileyebilir. Özellikle arsa payı karşılığı inşaat sözleşmeleri gibi tapuda pay devri içeren ve resmi şekle tabi sözleşmelerde, tek taraflı irade beyanı ile dönme her zaman mümkün değildir. Yargıtay kararlarında bu tür sözleşmelerin sona ermesi için “taraf iradelerinin fesih konusunda uyuşması gerekir veya mahkeme kararı ile fesih mümkündür” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu) denilerek daha sıkı ispat koşulları arandığı görülmektedir.


3. İnceleme ve Değerlendirme

Mahkeme kararları ışığında, ifadan vazgeçme ile sözleşmeden dönme arasındaki farkın ispatı, soyut hukuki tanımlardan ziyade, somut olayın özelliklerine ve delillere dayalı bir süreçtir.

İspatın Merkezi: İrade Beyanı ve Talep Edilen Sonuç

İspat yükü altındaki taraf, öncelikle sözleşmeyi sona erdirme iradesini ve bu iradenin hukuki niteliğini kanıtlamalıdır. Kararlar, bu iradenin açıkça “dönme” kelimesiyle ifade edilmesinin zorunlu olmadığını, zımni davranışların da yeterli olabileceğini göstermektedir. Davacının dava dilekçesinde veya öncesinde gönderdiği ihtarnamede ödediği bedelin iadesini talep etmesi, mahkemeler tarafından istikrarlı bir şekilde sözleşmeden dönme iradesinin en güçlü kanıtı olarak kabul edilmektedir. İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesi kararında belirtildiği gibi, bedel iadesi talebi, davacının “dönme hakkını kullandığı kanaatine” varılması için yeterli görülmüştür.

Bu durum, talep edilen zararın türüyle de doğrudan ilişkilidir. Eğer bir taraf, sözleşme hiç yapılmamış olsaydı katlanmayacağı masrafları (menfi zarar) ve verdiği bedeli geri istiyorsa, bu durum dönme iddiasını güçlendirir. Buna karşılık, eğer karşı tarafın haksız feshi nedeniyle yoksun kaldığı kârı (müspet zarar) talep ediyorsa, bu durum sözleşmenin geçerliliğini kabul edip haksız bir ifadan vazgeçme durumuyla karşılaştığını iddia ettiğini gösterir.

Sona Erme Nedeninin Delillendirilmesi

Sözleşmeden dönme, genellikle karşı tarafın sözleşmeye aykırı bir davranışına dayanır. Bu nedenle, dönme iddiasını ispatlamak isteyen taraf, yüklenicinin temerrüde düştüğünü (örneğin, işe zamanında başlamadığını veya eseri teslim etmediğini) veya eserin kabule zorlanamayacak derecede ayıplı olduğunu ispatlamalıdır. Bu ispat sürecinde;

  • İhtarname ve e-posta gibi yazılı iletişim kayıtları,
  • Teslimatın yapılmadığını gösteren belgeler,
  • Eserdeki ayıpları ve eksiklikleri tespit eden bilirkişi raporları,
  • Tanı beyanları

gibi deliller kritik rol oynamaktadır. Örneğin, İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bir kararında, davacının “ayıp ihbarında bulunularak ürünü teslim almaktan kaçındığı” hususu, dönme iradesini destekleyen bir unsur olarak kabul edilmiştir.

Hukuki Terimlerin Yorumlanması

Tarafların “fesih” kelimesini kullanması, mahkemeyi bağlamaz. Mahkemeler, iradenin gerçek yönünü araştırır. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 45. Hukuk Dairesi’nin bir kararında bu durum açıkça ifade edilmiştir: “İhtarnamede ‘fesih’ ifadesi mevcut ise de, iradesi sözleşmeyi geriye etkili olarak hiç yapılmamış gibi sona erdirme yönündedir. Bu nedenle fesih beyanı… sözleşmeden dönme niteliğindedir.” Bu yaklaşım, ispatın şekilcilikten uzak, tarafların gerçek niyetini ve eylemlerinin bütününü esas alan bir anlayışla yapılması gerektiğini ortaya koymaktadır.


4. Sonuç

Eser sözleşmesinde ifadan vazgeçme ile sözleşmeden dönme arasındaki farkın ispatlanması, çok yönlü bir hukuki analiz gerektirmektedir. İncelenen yargı kararları, bu ispat sürecinin temel dinamiklerini şu şekilde özetlemektedir:

  1. Niyet Esastır: İspatın odak noktası, sözleşmeyi sona erdiren tarafın gerçek niyetidir. Bu niyet, kullanılan kelimelerden çok, tarafın eylemleri ve talepleriyle (özellikle bedel iadesi talebi) ortaya konulur.

  2. Sonuçlar Belirleyicidir: Sözleşmeden dönme, sözleşmeyi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırır ve taraflara verdiklerini geri isteme (sebepsiz zenginleşme) ve menfi zarar talep etme hakkı tanır. Haksız ifadan vazgeçme (fesih) ise, karşı tarafa müspet zararını (kâr kaybı dahil) talep etme imkânı verir. Talep edilen hakkın niteliği, sona erme türünün ispatında önemli bir delildir.

  3. Nedenler Kanıtlanmalıdır: Sözleşmeden dönme iddiası, genellikle karşı tarafın temerrüdü veya ayıplı ifası gibi haklı bir nedene dayanır ve bu nedenin somut delillerle (bilirkişi raporu, yazışmalar vb.) ispatlanması gerekir.

Sonuç olarak, bir tarafın sözleşmeden döndüğünü iddia etmesi için, karşı tarafın sözleşmeyi ihlal ettiğini kanıtlaması ve kendi iradesinin sözleşmeyi temelden ortadan kaldırarak ödediği bedeli geri almaya yönelik olduğunu açıkça veya zımnen ortaya koyması gerekmektedir. İfadan vazgeçme ise daha çok, karşı tarafın kusuru olmaksızın iş sahibinin tek taraflı iradesiyle veya karşılıklı anlaşmayla sözleşmeyi sonlandırması durumlarında gündeme gelir ve farklı tazminat sonuçları doğurur. Bu nedenle, tarafların haklarını koruyabilmeleri için sözleşmeyi sona erdirme süreçlerini bilinçli bir şekilde yönetmeleri ve niyetlerini delilleriyle birlikte net bir biçimde ortaya koymaları zorunludur.

Leave a Reply

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir